Uzmanlar Uyardı: Güneşin UV Işınlarının Göz Sağlığı Üzerindeki Tehlikeleri ve Korunma Yöntemleri

Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Hülya Deveci, güneşin göz sağlığı için risk oluşturan ışınları hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Güneş ışığının hem görülebilen hem de görülemeyen bileşenlerden meydana geldiğini vurgulayan Uz. Dr. Deveci, konuya ilişkin şunları söyledi: “İnsan gözü, 400 nm ile 760 nm aralığındaki dalga boylarına sahip ışığı algılayabilir. Bu spektrumun altında, 400 nm’den itibaren ultraviyole (UV), yani mor ötesi radyasyon yer alır. Güneş ışınlarının yalnızca yüzde 5’ini teşkil etmesine rağmen, UV radyasyon oldukça ciddi riskler taşır. Ozon tabakasındaki zayıflama nedeniyle atmosferi aşarak yeryüzüne ulaşan bu zararlı ışınların miktarı giderek artmaktadır. Özellikle yaz aylarında, açık havada ve yansımanın yoğun olduğu karla kaplı veya deniz kenarı gibi ortamlarda gözlerimiz bu ışınlara daha fazla maruz kalır. Yüksek enerjili ve kısa dalga boylu olan UV ışınları, radyasyon etkisiyle hücresel DNA’da hasara yol açar. Güneş ışınları atmosferden geçerken, UVC’nin tamamı ve UVB’nin büyük bir kısmı ozon tabakası, su buharı, oksijen ve karbondioksit tarafından absorbe edilir. Ancak UVA, atmosfer tarafından büyük ölçüde filtrelenmez. En uzun dalga boyuna sahip olan UVA (320-400 nm) ışınları, yüzeye ulaşarak cildin derin katmanlarına nüfuz edebilir ve uzun süreli maruziyet durumunda cilt yaşlanması, kırışıklıklar ve göz hasarına neden olabilir. Orta dalga boyuna sahip UVB (280-320 nm) ışınları ise atmosfer tarafından kısmen emilir; ancak cildimizde güneş yanıklarına yol açabildikleri için daha tehlikelidirler ve cilt kanseri riskini artırabilirler. En kısa dalga boylu olan UVC (100-280 nm) ışınları ise atmosfer tarafından tamamen emildiği için yeryüzüne ulaşmaz.”

ULTRAVİOLENİN NEDEN OLDUĞU RAHATSIZLIKLAR

Işınların yapısı hakkında bilgi verdikten sonra zararlı sonuçlarına dikkat çeken Uzm. Dr. Deveci, güneş ışınlarının göze olan negatif etkilerinin bazen hemen ortaya çıkabildiğini, bazen de orta ve uzun vadede önemli problemlerle kendini gösterebildiğini belirtti. Deveci, kısa ve orta vadede ortaya çıkabilecek zararları şu şekilde özetledi: “Kısa vadede gözlemlenen olumsuzluklardan biri, derideki güneş yanığına benzer bir durum olan UV keratokonjonktivitidir. Bu hastalıkta, gözün epitel tabakası irite olur ve gevşer. Korneada kuruluk hissi, kaşıntı, batma, yanma, ağrı ve kanlanma gibi şikayetler meydana gelir. Genellikle birkaç günlük ilaç tedavisi ile iyileşir. Kısa dönemde görülen bir diğer hasar, kornea epitelinde meydana gelen bozulmadır. Bu durum, genellikle koruyucu gözlük kullanmadan kaynak yapma veya karlı arazide uzun süre bulunma neticesinde oluşur. Kaynakçılarda ve kar sporlarıyla ilgilenenlerde yaygın olarak görülen bu duruma kar körlüğü denir. Oldukça ağrılı bir tablo olmasına rağmen, 8-12 saat içinde kendiliğinden düzelir. Zararlı güneş ışınlarına maruziyet, orta vadede konjonktivada kalınlaşmaya ve halk arasında göz eti olarak bilinen pterjium oluşumuna sebep olabilir. Ek olarak, sürekli gözleri kısarak bakma alışkanlığı, göz çevresindeki kırışıklıkları artırarak bu bölgedeki cildin erken yaşlanmasına yol açacaktır.”

KATARAKT VAKALARININ %20’Sİ GÜNEŞ KAYNAKLI

Işınların uzun vadede sebep olduğu göz hastalıklarından birinin göz kapağı tümörü olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Deveci, “Uzun vadede ise üç temel hastalıkla karşılaşırız. Bunlardan ilki, hem iyi huylu hem de kötü huylu türleri bulunan göz kapağı tümörleridir ve ultraviyole (UV) ışınlarına uzun süre maruz kalmak bu tümörler için ciddi bir risk etmenidir. Bir diğeri, tıp literatüründe ‘makula dejenerasyonu’ olarak adlandırılan sarı nokta hastalığıdır. Genellikle yaşa bağlı gelişen bu göz rahatsızlığı, retinanın merkezindeki makula bölgesindeki hücrelerin hasar görmesiyle meydana gelir. Uzun süreli UV ışını maruziyeti, bu hastalık için önemli bir risk faktörüdür. Üçüncü önemli rahatsızlık ise katarakttır. Nitekim, Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelindeki katarakt vakalarının yüzde 20’sinin aşırı UV radyasyonu maruziyetinden kaynaklanabileceğini öngörmektedir. UV ışığının, göz merceğindeki proteinlere hasar vererek katarakt gelişimini tetiklediği düşünülüyor.” diye ekledi.

DOĞRU GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ SEÇİMİNİN ÖNEMİ

Diğer yandan, güneşin tehlikeli ışınlarından korunma amacıyla gözlük kullanımının önemini vurgulayan Uzm. Dr. Deveci, “Fakat bir güneş gözlüğünün camları zararlı ışınları filtreleme özelliğine sahip değilse, o gözlük yalnızca bir aksesuardan ibaret görülmelidir” diyerek sözlerini şu şekilde tamamladı: “Güneş gözlüklerinde UV ışınlarına karşı koruma sağlamak amacıyla özel bir kaplama veya filtreden faydalanılır. Bu filtreler, gözlük camına entegre edilmiş olabilir ya da camın yüzeyine sonradan uygulanabilir. UV koruması sunan güneş gözlükleri, etiketlerinde veya ambalajlarında genellikle ‘UV400’, ‘yüzde 100 UV koruma’ gibi ifadelerle belirtilir. Genel bir kural olarak, güneş gözlükleri UVB ve UVA ışınlarına karşı en az yüzde 99 koruma sunmalıdır. En ideal korumayı elde etmek için ise ‘UV 400’ koruması sağlayan camlara sahip güneş gözlükleri tercih edilmelidir. Bu ifade, gözlük camlarının 400 nanometreye kadar olan tüm UV ışınlarını bloke edebildiğini, yani gözler için tam bir kalkan görevi gördüğünü gösterir.”